23 Nisan 2023 Pazar

Death Note (2006)


Bölüm Sayısı: 37 + İki Sinema Filmi

Yayın Yılı: 2006:

Yapım Şirketi: Madhouse

Orijinal Hikaye: Manga (Takeshi Obata & Tsugumi Ohba)

Death Note anime dünyasının kült yapımlarından biri olarak artık yeni kategorisinde de yer almıyorken benim gibi yıllar önce izleyenler için nostalji grubuna dahil edilebilir kıvama geldi. Yapıma o zaman ki ününe rağmen büyük beklentilerle başlamamıştım ama ilk bölümün ardından aynı gün ve gece eğer uykuya yenik düşmesem herhalde sabahlayıp devam edecek ölçüde heyecan verici bulmuştum. Halen de eskimeyecek klasiklerden olacağı düşüncesindeyim.


Hikayemizin ana karakteri Yagami Ligt (Mamoru Miyano) okulda örnek ve başarılı bir öğrencidir. Eğlence ya da başka birşeyin yer almadığı sıkıcı sayılabilecek günleri okul, ev, kurs üçgeni arasında mekik dokuyarak geçip girmekte yaklaşan üniversite sınavlarına hazırlanmaktadır. Dünyadaki şiddet ve ölümün dozu her geçen gün artmakta, suçluların sonu gelmeyecek gibiyken sadece seyirci olmaktan sıkılmıştır ama elbette bu noktada dünyayı değiştirecek gücü yoktur. Taki günün birinde sınıfta ders dinlerken gökyüzünden ansızın yere düşen bir şey görene kadar. Ders sonu ne olduğunu anlamak için o yöne yürür ve üzerinde Ölüm Defteri (Death Note) yazan kara kaplı bir defter bulur. Kapağının İç kısmında kısaca nasıl kullanıldığı anlatılmaktadır. Oraya ismi yazılan kişinin kesinlikle öleceği söylenmektedir. Okuduklarına gülen Light defteri aldığı yere bırakıp uzaklaşır ama... merakına yenik düşmesi kaçınılmazdır. Ağır adımlarla evin yolunu tutarken yaptığına kendi de inanamaz.

Annesi  ulusal sınav sonucunu görmek için kapıda beklemektedir. İlk sırayı alması artık alışılagelmiş bir durumdur. Odasına çıkıp çalışacağını söyler. Haberleri dinlerken deneme yapmaya karar verir ve o sırada bahsi geçen bir suçlunun adını yazar. Dakikalar sonra şaşkınlık içinde adamın intihar ettiğini duyar. Dehşete düşse de iç sesindeki mantık çerçevesinde bunun sadece basit bir tesadüf olabileceği ihtimalini gözardı edemez. Ders süresince aklı defterdedir. Bu kez seçimini sınıfta zorbalık yapan, okul çıkışı marketten çıkan bir kadına sokak ortasında taciz edecek kadar pislik serseri tipten yana kullanır. Adam olay yerinde belirlediği süre içinde kamyon çarpması sonucu ölünce artık defterin doğruluğuna ikna olur. Beş gün sonra hiç beklemediği bir misafir, defteri insan dünyasına düşüren tuhaf ve ürkütücü bir görünüme sahip ölüm meleği (shinigami) Ryuk tarafından ziyaret edilene kadar sayfalarca isim yazmış haldedir. 

İlk karşılaşmanın yarattığı şoku çabucak atlatır. Şu ana kadar yaptıklarının bedeli olarak hakkında verilecek en kötü cezayı, öleceğini düşünürken de soğukkanlıdır. Ancak beklediğinin aksine defterin kullanım hakkı ona bulana aittir ve Ryuk daha çok çevresinde dolanan izleyici gibidir. Light dünyayı istediği biçimde adil hale getireceğine duyduğu inancın büyüsüne kapılmış haldedir. Elbette ilerde anlaşılacağı üzere herşey bu kadar basit değildir. Yüzden fazla suçlu insan kalp krizinden ölmüşken (ölüm sebebi belirtilmemişse bu şekilde gerçekleşmekte) ulusal güvenlik (ICPO) ve polis teşkilatının durumu garip bulması da kaçınılmazdır. Öte yandan Light tam da olmak istediği şekilde ülke çapında ölümlerin ardındaki adalet sağlayıcı Kira adıyla ünlenir. (Kira katil kelimesinden geliyor.)

Hikayemizin ikinci ana karakteri gölgelerde yaşamayı seçen ve gerçek kimliğini kimsenin bilmediği, tavan yapan mükemmel bir zeka ile doğmuş ancak kimsesiz büyümüş L (Kappei Yamaguchi). Gerçek adı bilinmiyor Polise söylediği ise Ryuzaki. Beş yaşına kadar İngiltere'de yaşamış. Interpol'un başı sıkıştığında yardım istediği, ele alığı her karanlık olayı çözmeyi başarmış bir deha. Olayları ilk günü itibariyle mercek altına alan ve suçlu için olası bir profil çıkaran L canlı yayında oyun oynayıp yaşadığı yeri deşifre edip ve büyük olasılıkla öğrenci olabileceği sonucuna vardıktan sonra ona karşı ilk savaşı kazanır. Tuhaf duruşu, her daim şekerli şeylere aç hali, gölgelerde yaşayışının getirdiği sağlıksız soluk teni ve gözlerinin altındaki morlukları insanı düşündürüyor. Bana bu karakteri nasıl tanımlarsın diye sorsaydınız Otizimli ama zekası tavan yapan türden derdim. Çünkü takıntılı, tekrar eden davranışlar sergilemekte.

 Death Note'un Adaleti

Yagami Light penceresinden kurguyu düşündüğümüzde aklımıza en çok takılan şeyler şunlar olmuştur herhalde. Adalet nedir? Kişi adaleti sağlamak adına kimin ölüp kimin ölmeyeceğine karar verme ve ölümüne hükmetme hakkına sahip midir?  Eninde sonunda Kira adalet sağlayan biri mi yoksa kendi için kolayca birilerini öldüren bir katil mi? Light Yagami tıpkı iyiden kötüye dönüşen Eren Yeager gibi anime tarihinin en etkileyici Protoganist bir kişiliklerinden de biridir.

Death Note'a Layık Görülen arıza Kadın Karakter "Misa Amane"

Bu hikayede en salak ve gereksiz karakter kimdi derseniz, size hal ve tavırlarıyla beş yaşındaymış gibi aptal aşık modlarda dolanan ve bezelye beyinli bir yaratık olarak karşımıza çıkan bu hanımefendiyi söyleyebilirim. Dublaj sesi de kendisi kadar gıcıktı.

Death Note Kuralları (Aşağıdaki Liste Alıntıdır)

* Deftere adı yazılan kişi ölür. Ancak İsmi yazan kişi, yazdığı kişinin adını ve soyadını, yüzünü bilmesi gerekiyor. Eğer deftere ismi yazan kişi ismi yazılan kişinin yüzünü bilmiyorsa o kişi ölmez, bu kural sayesinde aynı ismi taşıyanlar etkilenmez.

* Deftere adı yazılan kişi en az 40 saniye sonra ölür.

* Eğer ölüm nedeni belirlenmezse, kişi basit bir kalp kriziyle ölür.

* Ölüm şekli yazıldıktan sonra detayları 6 dakika 40 saniye içinde yazılmalıdır.

* Defter eğer yere 1 defa değerse o zaman dünyanın malı olur.

* Sadece defterin bir parçasına değen kişi Ölüm Meleğini (Shinigami) görür ve sesini duyar.

* Ölüm Defteri'ni kullanan kişi cennete veya cehenneme gidemez.

* Ölüm Defteri'ne dokunan her insan Ölüm Meleğini görür ve sesini duyar. 

* Eğer defterin orijinal sahibi ölürse, defter Ölüm Meleğine ait olur.

* Defterin sahibi defteri kullandıktan en geç 39 gün sonrasında Ölüm Meleğini görür.

* Defterin orijinal sahibi olan Ölüm Meleği prensipte defterin sahibi olan insana yapacağı hareketlerle yardım etmemeli ve zarar vermemelidir.

* Ölüm Meleğinin defterin nasıl kullanılacağı ve içeriği hakkında insan sahibine açıklama yapma zorunluluğu yoktur.

* Ölüm Meleği ölüm defterine isim ekleyerek ölen kişinin fazla yıllarını alıp kendi hayatını uzatırken insanlar uzatamazlar.

* Ölüm Defteri'ni kullanan kişi kalan hayat süresinin yarısını Ölüm Meleğinin gözüyle takas edip kendi hayatını kısaltabilir. Bu gözle karşısındaki insanın yaşam süresini ve gerçek adını görür.

* Ölüm melekleri bilindik yöntemlerle ölmezler. Ancak bir insana aşık olup onun hayatını kurtarmak için ölüm defterini kullanmakla ölürler.

* Deftere yazılan ve fiziksel olarak mümkün olmayan ölüm şekilleri sonuçta basit bir kalp krizine dönüşür.

* Defterden koparılan çok küçük bir parça bile tam etki gösterir.

* Deftere yazılan tüm mümkün ölüm şekilleri ve detayları ancak okunabilir bir şekilde yazılırsa gerçekleşir.

* Defterin orijinal sahibi olmayan bir kişi bile defteri tam etkisiyle kullanabilir.

* Defter, 780 günden küçük kişileri etkilemez.

* Yazılan kişinin adı 4 defa yanlış yazılırsa defter o kişiyi öldürmez.

* Defter çalınır veya kaybolursa 490 gün içinde geri alınmadığı takdirde sahipliği yitirilir.

* Deftere 490 gün boyunca dokunmayınca (herhangi bir parçasına sayfasına) Defterle olan anılar silinir hafıza kaybı yaşanır. Fakat Deftere dokunduğunda her şeyi geri hatırlar.

* Bir ölüm defterine ismi yazılan kişinin ismi başka bir deftere yazılsa da 2. defter işlev görmez.

* Ölüm meleğinin gözlerine ve defterine sahip olan kişi başka ölüm defterine sahip olan kişinin sadece ismini görebilir. Ölmek için ne kadar zamanının kaldığını göremez.

* Eğer dünyada 6 taneden fazla ölüm defteri varsa sadece ilk 6 ölüm defteri çalışır. 7. ölüm defteri ilk 6 defterden herhangi birisi imha edilmedikçe veya bir ölüm meleği tarafından melekler diyarına götürülmedikçe çalışmaz.

* Ölüm defterini kullananlar 1 yıl içerisinde hareketlerinde ve göz renginde değişikler oluşur.

* Eğer deftere yazılan kişinin hemen ölmesini isterseniz 'Sakujo' demeniz yeterli olacaktır.

* Deftere yazılar kan gibi şeylerle yazılsa bile kabul olur.

Sahte kurallar

Bu kurallar sahte olup L'i kandırmak için Light'ın Ryuk'a söylemesiyle yazılmıştır. Bu kurallar gerçek değildir.

* Eğer Ölüm Defterinin sahibi defteri 13 gün boyunca kullanmazsa defterin sahibi ölür.

* Eğer Ölüm Defteri yanar ve hasar görürse, o vakte kadar ona dokunmuş tüm insanlar ölür.

 

Death Note Müzikleri: Attack on Titan'dan Rumbling'i dinlerken anime müziklerinin bunca yılın ardınan geçirdiği evrimi düşünürüm. Death Note'un açılış ve kapanış şarkıları da keskin ve sert ezgiler taşır. Böylesi iyi bir yapım için akılda kalıcı seçimler olmamış. Daha iyisini hak ediyor. Harcanmış ne yazık ki...

 

Animelerdeki Karizmatik Kötüler

Şu ara kore dizileri blogu çokça uğradığım yer olunca burayı biraz ihmal etmişim. Eskilerden bir seriyi yeniden izleme listeme almasam sanırım geri dönüş de yapmazdım. Karizma erkek karakterlere ekleme yaparken neden böyle bir başlık olmasın ki dedim. Ortamda bu kadar anime varken liste uzayıp gider elbette ama ben hafızamda yer edenlerle başlayacağım. 
 
 
Eren Yeager: Attack On Titan'ın baş karakteri Eren listede nasıl kötü olarak girebildi derseniz işin ilginç olduğu kadar çekici tarafı da bu zaten. Bildiğim kadarıyla birçok en kötüler listesinde bir numaraya yerleşmiş durumda. Elbette hikayenin başında böyle değil. Bölümler ilerledikçe işler değişiyor.




 
Paul Von Oberstein: Legenf Of The Galactic Heroes'da en kötüler dersek listede uzar gider ancak bir karakter vardır ki kendisi kötülüğe savaş açanların yanında yer alsa da izlediği yol en az onlar kadar acımasız ve çıkarcıdır. Tüm seri boyunca adamın güldüğünü görmeyiz ya da insancıl cümleler kullandığını. Hikayedeki yeri onu vazgeçilmez ve ilginç kılar.


 
Zagato: Magic Knight Rayearth'ın danışman konumundaki şeytani rahibi ansızın görevlerini bir kenara bırakır ve korumaya yemin ettiği prensesi kaçırıp büyülü dünya Sephiro'yu kaos ve yıkıma sürüklemeyi seçer. Ürkütücü siyah kıyafetleri ve zırhı içinde pek bir haşmetli ve korkutucudur. Elbette daha sonra bu yolu seçme sebebini öğreniriz ki hikaye anime tarihinin bence en dokunaklı senaryolarından birine sebep olur. 
 

 
Griffith: Bersek Serisi anime ve manga dünyasında en sevmediğim yapımlar listemde sanırım ilk üçe rahatlıkla girer. Griffith karakteri de buradaki en arızalı tiptir. Hırslı ve kıskançtır. Güce karşı doymusuz bir açlık hisseder.



Light Yagami: Death Note^dan Nami diğer Kira, anime dünyasının en kült kabul edebileceğim kötülerinden biridir. Aslında serinin başında sıradan başarılı bir lise öğrencisi olarak boy gösterirken görürüz kendisini. Ancak Ölüm Defteri'nin verdiği güçle kendini herşeyin üzerinde gören biri haline dönüşür ve şeytani tarafı ortaya çıkar.

Makoto Shishio: Rurouni Kenshn denince akla gelen en "kötü ruhlu" karakter kendisidir desek herhalde yanılmayız. Nasıl o hale geldiği animede pek fazla anlatılmaz ama Live Action filmlerinde görürüz ki davası uğruna insanları kesip biçerken arkadan vurulup aynı yolun yolcusu olmuştur. Bir açıdan insanı üzer. Ama sanmayın ki affedilmeyi hakediyor? Hayır salt kötülüğün timsalidir kendisi.


Diamond: Sailor Moon R sezonunda, geleceğin dünyasından karanlık aya mensup klanın lideri ve prensidir kendisi. Dünyanın onlara verdiği sürgün cezasını kabullenmez ve güce erişince intikam için savaş açmayı seçer. Ancak asıl karanlığın basit bir piyonu olduğunu fark ettiğinde iş işten geçer.

 
 
Scar & Selim & Fuhrer Bradley ve Diğerleri: İlk seride yer almayan remake Fullmetal Alchemist Brotherhood'da gördüğümüz Scar aslında simyager abisi ve Istar halkına yapılanların ardından bu hale evrilmiştir. Yanında dolaşan Prenses Mei'yi ise her ne kadar doğuya özgü simya kullansa da O'nu intikam çerçevesinin dışında tutar. Fuhrer Bradley ve Selim seride baba ve oğul olarak karşımıza çıkar. Her ikisi de tüylerinizi diken diken edecek türde saf kötüük barındırır.




Kiritsugu Emiya: Uzun soluklu Fate serisinden Fate / Zero'da yer alır ki bana göre burada en izlenesi karakterlerden de biridir.

Nakago: Fushigi Yuugi'nin karizmatik kötüsü Yui ve Miaka arasındaki en büyük yalnış anlaşılmanın bir numaralı mimarı konumunda. Sonuna kadar sürdürdüğü yalana dair Yui'nin hayatına son vermeyi istemesi karşısında bile en ufak bir pişmanlık göstermiyor.

Tsukasa Domiyoji: Hana Yori Dango ülkesinin halen en sevilen Shoujo mangası olma rekorunu bildiğim kadarıyla elinde tutuyor. Karakterimizse halihazırda ciddi anlamda arızalı bir tip. Zenginliğin sağladığı güçle herkesi böcek yerine koyup ezebileceği düşüncesinde. Kendisine meydan okuyan Tsukushi Makino adındaki kızla karşı karşıya gelene kadar zorbalıkta sınır tanımıyor. Hatta O'na da başlangıçta oldukça iğrenç davranıyor.

21 Nisan 2023 Cuma

Animelerdeki Karizma Erkekler 1 (Güncelleme 21 Nisan 2023)

Uzun soluklu bir anime takipçisi olarak beğeni çizgisi nedir düşünürken bu başlığın iyi olacağına karar verdim. Şu ara keşfettiğim birkaç site sayesinde arşivimde eskiyen ve kalitesi günümüz şartlarında düşen serileri küçük boyutlu ama en az 720p olmak şartıyla yenileme imkanım oldu. Herşeye öyle ya da böyle göz atıyorum. Ancak bir animenin hikayesi güzel bile olsa çizim tekniği ya da konunun işlenişi cezbetmeyince benim açımdan ölüp gidiyor. Sırf karakterlerinin görselliği hitap etmediği için çöpe attığım ya da karizması yüzünden bayılıp gittiğim seriler oluyor illaki. İşte onlardan bir derleme. İlk göz ağrım ve anime izleme sebebim olan karakterle başlayalım öyleyse

Reinhard Von Lohengram & Yang Wen-Li: Ah ah. Normal şartlarda askeriye, ordu, savaşlar vs içeriyorken izlemeyi düşünebileceğim bir seri değildi belki de. Ama hikaye her ne kadar uzayda geçse de tarih kokan öğeler barındırıyordu ve belki hayatıma pek çok açıdan dokunduğu için yıllara karşın hale gönlümün bir numarasıdır. (Çizim yapmamı, klasik müziğe ilgi duymamı ve üniversitede bölüm seçimime kadar uzanan etkisi olabilir) Sarışın ve renkli gözlüleri sevme sebebim de yine Reinhard karakteridir sanırım.




Kaname Kuran & Zero: Vampire Knight'dan ikiliyi izleyip de bayılmayan var mıdır? Biri karanlık tarafı diğeri aydınlığı temsil eder. Kaname Kuran kendinden ödün vermeyen sır küpü ve gizemliyken kaderin cilvesi, olmak istemediği bir yaşama mahkum edilen Zero ise O'nun olduğu herşeyden nefret etmekte. İkilinin bitmeyen savaşında aynı kızı sevmek (üstelik biri öz ağabeyken!) kaderlerinin cilvesi. Kalbim Zero'dan yana ama karizma olarak Kaname'yi daha önde tutanlardanım. Bu hikayenin de bir devam mangası var ve kızımız seçim yapmış. Bilmeyenlere duyurulur.



Andre Grandier & Hans Axel Von Fersen: Rose Of Versailles (Lady Oscar), 1979 yapımı bir seriden bahsediyorum. Adamakıllı bayıldığım, tek taraflı başlayan aşkı yüzünden kederlendiğim ve hüzünlü sonuna gözyaşı döktüğüm ilk karakterdir kendisi. Onu katlayan üstteki Kaname ya da Zero gibi birçok karakter gelip geçmiştir uzun soluklu anime seyir sürecimden. Ama benim jenerasyonumun anime zevki de bir başkadır. İnternetin olmadığı, çizgi film saatinde sokakların boşaldığı dönemlerden bahsediyorum. TMS'nin bir karakter tarzı vardı o yıllarda. Andre'de o izlere sahip. Bir diğer beyfendimiz ise tarihte de gerçek bir kişilik olarak yer alan İsveç Kontu Hans Axel Von Fersen


Abel Butman & Arthur Butman & Lowell J.Grey: Shojo anime ise izlediğiniz, karizma karakterler olmazsa olmazdır. Serimizde aslında üç adet yakışıklı mevcut. Aşık olunan ise tek kız. Dolayısıyla rekabet diz boyu:) Ortamda bu kadar karizma mevcutken seçim yapabilmek zor olsa gerek. Düzgün bir finali (orijinal manga finalinden bahsediyorum) hak ediyorken aptal bir sonla biten yapımlardan. (Tahmin edin beni en çok hangisi cezbetmiş olabilir:)) Ahh Lovell Ah!




Terry (Terius) Granchester: Karizmasından ölünesi bir diğer nostaljik karakter şimdilerin animelerini takip edenler için görünce "ıyk bu da ne?" dedirtse de benim gibi bu seriyle büyüyenler için uhte olarak kalmış aşık olunası bir yaratıktır Terry. Baştan aşağı züppe, serseri ve başka ne aklınıza gerlirse sayabilirdiniz. Ama o havası yok mu? İçten içe duygulu ve düşüncelidir. Bir de mutlu mesut dünya evine girdiğini görebileydik makbule geçerdi elbette.


Lantis & Eagle Vision: Animede robot temalı yapımlar hariç fantastik serilerin tv'de pek de boy göstermediği bir dönem özel bir kanalın bize adeta armağanı olmuştu ve hikayedeki bu iki adama adeta bitmiştim. Clamp'ın tuhaf ve orantısız vücut yapılarına alışmam biraz zaman almıştı gerçi. Bir de Stüdyo çalışanları greve mi çıkıyordu bilemiyorum ama karakterler kimi bölümlerde cidden çirkinleşebiliyordu.



Sesshomaru: Karakterler her daim salt iyi olmak zorunda değil. Bazen kötüler de etkileyici ve izlenir olabiliyor. İşte onlardan biri; Uzun soluklu anime serisi İnuyasha'nın karizmatik abisi, yaratık olgusunu da başka bir boyuta taşır. Öz varlığına dönüştüğünde hayli ürkütücü ve etkileyici köpek kurt karışımı bir şeytan-yaratık halini alıyor. Kardeşine niye bu kadar kızgın ve acımasız peki? Safkan varoluşa inanıyor ve babasının bunu hiçe sayan seçiminden  sonuna değin nefret ediyor. Yine de karizma mı karizma:)


Kamui Shiro
:
Görsellik animelerde seçici olmamı sağlayan en önemli unsur. Bu yüzden birçok seriyi konusu belli oranda kayda değer olsa da çöpe yollamışlığım da var. Clamp’ın bendeki yeri ayrıdır. Bijonen tarzının estetik çizimlerine sahip karakterimiz X adlı anime filminde ve aynı adla yapılan tv serisinde boy gösterir. Aslında yapımın tamamında karakterlerin büyük bölümü hoş çizimlere sahiptir. Siz siz olun özellikle şimdilerin -iki üç anime izleyip uzman kesilen ve olumsuz görüş bildiren tayfasına- bakmayın ve bu yapıma bir göz atın.
 
Cadis Etrama Di Raizel: Orijinalini bir kore Manhwa'sından alan Noblesse'ın vampir karakteridir ve bu bağlamda sanki Vampire Knight animesinden tanıdığımız Kaname'nin kardeşi gibidir. Sırf bu yüzden ben bu yapımı yarım bıraktım. Ayrıca Japonya hariç işin içine Çin ya da Kore girince onların elinden çıkan animeleri şu ana kadar sevebildiğimi söyleyemem. Ayrıca zaten konusu da pek sarmamıştı. Ama sırf bu güzellik için göz atın derim. Ayrıca zevkler ve renkler tartışılmaz. Fazlasıyla seveni var bu dizinin.


 
Levi Ackerman: Çıktığı dönem, ilk bölümü sonrası (Bir titan ana karakterin annesini atıştırmalık niyetine ısırıp yiyordu!) o görüntüden irrite olmuş ve seriyi rafa kaldırmştım. Geçen yıl bir vesileyle yeniden başladım ve son birkaç yıldır iyice sığ ve sıkıcı hale gelen animelerden sonra iyi bir dönüş sağladı. Bir açıdan o dönem beğenmeyişim isabet olmuş. On yıl devam eden hikayeyi takip etmek katlanılası olmazdı sanırım benim için. Gelelim başlığımıza konu olan Levi Ackerman karakterine. Titanları yok eden saldırı timlerinden birine liderlik eden adamımızı aslında öyle listedeki diğer "yakışıklılarla" aynı kefeye koyduğumu söyleyemem (söz konusu bir çizgi film ama başka tanım bulamadım:) Ama belirgin bir karizmaya sahip. Nihayetinde atletik becerileri etkileyici ve bu açığı kapatıyor. Çocukluğu sefalet içinde geçmiş. Sonrasına gram sevgi görmediği amcası tarafından büyütülmüş. Saldırı timine girmesi kurtuluşu olmuş diyebiliriz. Açıkçası Levi olmasaydı Attack on Titan'ı izlemezdim.

 

Loid Forger: 2020'lerden bir seri Spy x Family. Loid Forger nam-ı diğer ajan Twiliğht. İşi gereği yer alacağı uzun soluklu bir görev için aile babası profili çizmesi gereken bir duruma düşünce yetimhaneden evlatlık bir kız alır. Ancak kızın bir dizi deney sonrası bazı güçler kazandığından ve düşünceleri okuyabilme yeteneği taşıdığından haberi yoktur!? Sonrasında terzisinde tesadüfen tanıştığı sıradan görünen (ama aslında pek de sıradan olmayan ) bir kadınla kağıt üzerinde evlenir. Anime yayın döneminin en sevilenlerinden biri. Hikaye hayli eğlenceli. İki sezonın ardından sinema filmi ile yola devam edecek. 

 

Tamahome ve Hotohori: Fushigi Yuugi yayın dönemi diğer birçok başarılı seri nedeniyle gölgede kalmış ve biraz harcanmış, hak etttiği ilgiyi bulamamış yapımlardan biridir bana göre. Hikayede yer alan iki karakterden ilki Tamahome dövüş yetenekleriyle dikkat çeken ayrıca yetim kardeşlerinin üzerine titreyecek kadar olgun ve sıcak kalpli biridir. İkincisi Hotohori ise ülkenin imparatoru ve tam bir beyfendi profilinde izlediğimiz Hotohori aynı zamanda aşkta rekabet yaratan diğer erkektir. 


 

William James Moriarty: Sharlock Holmes denince akla gelen ilk yan karakterdir Moriarty. Animeyi yapanlar neden hikayeyi Sharlock değil de onun üzerine kurgulamayı seçmiş bilemiyorum ama konuya karşı pencereden bakma gibi bir imkan sunduğu için şahsen şikayetçi değilim. Aynı ölçüde Sharlock da karizmasıyla boy gösteriyor zaten.

 

Larva: 4 Bölümlük Vampire Princess Miyu Oav sanırım ilk izlediğim animeler diye bir listem olsa ilk 5'te yer alır. Mangakanın mükemmel estetik çizimleri yapımda yer bulmuş olsa da hikayenin işlenişi biraz yavandı. Bu nedenle bunca zaman sonra bile benim açımdan konu bir parça bulanık kaldı. Özellikle avcı iken av durumun düştüğü sahneyi hala hatırlarım. Sonrasında yapılan tv serisi de beklediğim tadı vermekten uzaktı. Ancak siz de benim gibi animelerde estetiğe dikkat edenlerdenseniz yapıma bir uğramalısınız.


Binbaşı Gilbert: Violet Evergarden yeni dönem animlerinde şükür izlenecek birşey çıktı dedirten, adeta hikayenin geçtiği mekanlarda yaşama isteği uyandıran, dış atmosfer görüntülerine ve mükemmel karakter çizgilerine sahiptir. Hikayenin karizması da gizemli karakter Binbaşı Gilbert... Seri resmen kalitesiz yapımlar arasında çölde su buldum hissi uyandırmıştı.


Howl: Howl'un Yürüyen Şatosu'da karizmatik büyücümüz Howl tüm kadınların rüyalarını süsleyen ama aynı zamanda karanlık ününün yarattığı söylentiler ışığında biraz da korkulan karakteridir. Sophie içine düştüğü durum nedeniyle kendini bu garip sayılacak ailenin içinde bulduğunda genç adam kendisi için koca bir bilinmezlik yumağı olsa da zamanla duygu ve düşünceleri değişir.




18 Nisan 2023 Salı

Crest of the Stars & Banner of the Stars (1999-2001)


Crest of the Stars (Seikai no Monshou )

Bölüm Sayısı: 13

Yayın Yılı: 1999

Yayım Şirketi: Sunrise

Orijinal Hikaye: Üç Ciltlik Roman (Hiroyuki Morioka)

Dusalyo liderliğindeki Abh İnsan İmparatorluğu Hyde Yıldız Sistemi'ni istila eder. Başkan Rock Lynn tarafından yönetilen Martine burada yer alan gezegenlerden biridir. Abh'ın ani saldırıs karşısında sınırlı askeri güçlerin işe yaramayacağına karar veren yönetim kayıtsız şartsız teslim olmayı seçtiğinde halkın nefretini kazanır. Kuşatma gece başkanın oğlu 10 yaşındaki Lin Jinto sekreter tarafından yaşadığı konuttan alınıp ülkeden çıkarılır. Yedi yıl sonra evine döndüğünde Abh'ın verdiği kontluk ünvanına tam yetki ile sahip omadan önce sistem ve onlar hakkında yedi yıl boyunca eğitim almış durumdadır. Yine de o süre boyunca hologram ve ekranlar dışında işgalci Abh toplumundan kanlı canlı kimseyi görmemiştir. Uzay limanına vardığında çocukluk arkadaşlarından sadece biri onu karşılamaya gelmiştir. Aslında burası asıl rotası olacak başgezegene yolculuğunda kendisini götürecek olan Gosroth sancak gemisine bineceği yerdir. Bir Abh gibi giyinerek alandaki  pek çok insanın nefret dolu bakışlarına hedef olur ama tüm bunları görmezden gelmeyi seçip eski dostuyla ayak üstü sohbeti sürdürür. Satır aralarında insanların gözünde bir hainin oğlu olduğunun farkındadır. Ya bunu sineye çekmeyi öğrenmiştir ya da gerçekten durumun o yönü kendisi için önemli değildir. 

Birazdan refakat için birisi gelecektir. Dakikalar sonra adı ve ünvanıyla kendisini selamlayan Lafiel ilk kez karşılaştığı Abh mensubu bir genç kızdır. Kendilerini ana gemi Gosroth'a götürecek olan küçük bir mekiğe binerler. Yolculuk çok fazla uzay seyahati olmayan Jinto için zorlayıcı geçse de yol arkadaşından hoşlanmıştır. Ancak delikanlı kaptan Lexshue Wef-Robell Plakia komutasındaki Gosroth'a ulaştığında refakatçisinin sıradan bir Abh mensubu değil şuan  yönetimde bulunan kraliçenin torunu, prenses Abriel Nei Debrusc Borl Paryun Lafiel olduğunu öğrenir. Her şeye rağmen Lafiel ünvan ya da başka şeylerin kendisi ve diğer insanlar arasında yarattığı uçurumdan hoşnut değildir. Jinto'nun kimliğini bilmeden kendi konumunu öne çıkarmayıp gösterdiği arkadaşça yakınlıktan mutluluk duymuşken bunu kaybetmek istemez. Yolculukları rutin seyirde devam ederken uzay sektörünün bilinmeyen bir noktasında açılan giriş sonrası 10 kadar gemi ortaya çıkar. O andan itibaren Lafiel ve Jinto için yolculukları bilinmezliğe doğru uzanır.

Banner of the Stars (Seikai no Senki)


Bölüm Sayısı: 1. Sezon: 13 Bölüm / 2. Sezon: 10 Bölüm

Yayın Yılı: 2000 - 2001

Lafiel ve Jinto başkente ulaşmış Avl'ların imparatoriçesine durum raporu verdikten sonra Gosroth'un başına gelenleri öğrenirler. Dört diğer insan ırkının Abh'lara karşı oluşturduğu ittifak ve Gosroth'a yapılan saldırı savaş sebebi sayılır. Böylece iki tarafın da büyük kayıplar verdiği bir mücadele silsilesi birbirini izler. Nihayetinde taraflar toparlanabilmek için karşılıklı ateşkese karar verir. Lafiel ve Jinto üç yıl sonra bu kez Lafiel'in komuta statüsünde yer aldığı aynı gemide yine birliktedir.

Banner of the Stars (Seikai no Senki) Oav

Bölüm Sayısı: 2 (Oav)

Yayın Yılı: 2000 - 2001



Editör Notları:

Abh'lar ve Kökeni: İnsanlığın uzaya açılmasından sonra bir bölümü uzak noktalara gitmiş burada teknolojinin ulaştığı nokta sayasinde fiziksel değişimler geçirmiştir. (Ömrün uzaması, diğer insanların benzetimiyle elfler gibi dikkat çekici güzellikte olmaları, üremenin yapaylaşması (anne rahmi dışında oluşum ve gelişim, aynı cinsten iki kişi ile oluşturulan döllenme gibi... !?)) Ancak temelinde insan ırkı vardır. Bu nedenle Abh İnsan İmparatorluğu olarak adlandırırlar. Evrenin neredeyse yarısına hakim durumdadırlar. Asalete dayalı bir sitemin yerleşmesiyle monarşi benimsenir.



Göze Batanlar:

- Hikaye 2000'lerin başı anime yapımış ancak roman hangi yıllara ait bilemiyorum. Araba içi eski ahizeli telefonlar ya da chavrolette tarzı araçlar dikkati çekiyor. Yani yapımın teknolojisi ileriye dönük vizyon sahibi değilmiş.
 
- Bütün Abh'lar mavi saçlı herhalde ama hepsi Lafiel gibi elf-vari kulaklara sahip değiller galiba.