12 Kasım 2024 Salı

Editör Emeraude Hangi Animeleri Sevmez?

Çizgi film izlediğinizde insanların yüzünde beliren ifade ya da verdikleri tepkiden çıkardığım sonuca göre bu konuda  otuz yıl önce insanlar ne düşünüyorsa günümüzde de halen büyük ölçüde aynı kafa yapısına sahipler. Peki her çizgi film masum mudur? İçten içe ne gibi mesajlar verir? Sektörün kime neyi pompaladığından bir haber ebeveynler "çizgi filmler çocuklar içindir" genellemesinin ağına düştüğü için kişilik gelişimine hasar verebilecek nitelikte görseller eşliğinde sunulan şiddet, farklı cinsel eğilimleri normalleştirme, aşırı cinsellik, hatta cinsel saldırı gibi ögeler barındırabilen yapımların üretildiğinin farkında değiller. Aynı şekilde sosyal medya ya da çocuklarımızın her gün gezinip durduğu youtube'da içerikler normalde takip edilip erişim engeline tabi tutulur diye bilinse de durum pek sanıldığı gibi değildir. Her gün binlerce yeni içerik paylaşılmakta ama denetim süreci sıkıntılı ve yeterli değil. Dolayısıyla çocukları internette bir başına bırakmak kesinlikle anne babaların yapması gereken en son şeydir.

Bir örnekle açıklayayım. Daha önceki yarım kalan yayınların aksine 2001'de Sailor Moon devlet kanalında yayınlanmaya başladığında 200 bölümün tamamlanması tam bir mucizeydi. Ancak içerde işler oldukça karışmıştı. 3. Sezon eşcinsel eğilimli iki karakter barındırırken 4. sezon normal hayatta erkek oldukları halde savaşçıya dönüşünce bedenleri kadın olan üç karakter ortaya çıkınca dublaj kadrosu seslendirmeyi nasıl yapacağını bilememişlerdi. Yarım bırakma gündeme geldi ama özellikle yurt dışı da dahil izlenme oranı çok fazlaydı. Sonuçta bazı sahneler doğal olarak kesintiye uğradı. Bir diğer özel kanalda (90'lı yıllarda) Clamp yapımı CC Sakura'da 10 yaşından büyük olmayan ana erkek karakter, bir diğer 17-18 yaşlarındaki erkekten etkileniyor, hatta ilk aşk olayı gibi bir durum yaşanıyordu. Ancak serinin hitap ettiği yaş grubu tam da karakterlerin yaşıydı. Yani 10 yaş! Kanal ustaca bir seslendirme yapmış ve hayranlık olarak çevirmişti durumu. (Burada konu seçimler ya da özgürlükler olayı değil! Dünyada bazı şeylerin normalleştirilme çabası bence anormal seyrediyor. On yaşında bir çocuğun dünyası bu tip şeylere aşina olmalı mı? Kesinlikle hayır! Japonlarda "ahlak" kavramı literatürden çıkmış herhalde!)

Bunlar şu an aklıma gelen iki örnek. Günümüzde bir de Webtoon kavramı oluştu. Manhwa ve Çin üretimi de alıp başını gitmiş durumda. Tümü geniş kitlelere ulaşırken anime sektörü çok daha tehlikeli biçimde ilerliyor. Bir ebeveyn değilim ancak uzun süre çocuklara eğitim veren bir eğitimci gözüyle tehlikenin boyutu beni fazlasıyla rahatsız ediyor. (Yeğenlerim de manga ve anime evrenine atlamış durumda! Sıklıkla babalarına içerikler sakıncalı olabilir diyorum.) Eğer çocuklarınız animeye meraklıysa onlarla birlikte izlemeli ve yaşına hitap etmiyorsa izlemesine izin vermemelisiniz. Aynı şey 12-13 yaş ergenlik sürecindeki çocuklar için de geçerli. Sanılanın aksine birçok anime 16 yaş ve üzeri içidir. Yukarıdaki verdiğim örnek gibi alt seviye yaşlara uygun gibi görünen bazıları da pek çok olumsuz örnek içerebilir. Eğer ebeveynseniz "animeler çocuklar için değildir" anlayışını geliştirmeli, çocuklarınızın (eğer sorun oluyorsa fark ettirmeden) neleri izlediğini takip etmeli, seyir için kesinlikle süre sınırı koymalı, gerekiyorsa erişim engeli sağlamalı ve onları korumalısınız. Tüm bunların nasıl yapılacağını bilmiyorsanız bir zahmet önce anne baba nasıl olunurdan başlayıp bu konuları anlatan internet kaynaklarını araştırarak yola devam etmelisiniz. Çocuk saf düşünür, dürüsttür ve art niyet aramaz. Her yıl üretilen bir sürü anime dizi ve sinemada neler olup bittiğini takip etmek ailelerin sorumluluğudur. 

 Yılların Ardından Emeraude'a Göre Animeler

Herkesin herşeye bu devirde zaten yetişmesi zor. Özellikle yaşama artık çocuk ya da ergen değil de yetişkin kategorisine dahil olup hayatın zorluklarına dalmışsanız. Beni tanıyanlar yeni yapımlara denizde kum ya da çakılın içinde pırlanta arama muamelesi yaptığımı bilirler. Yirmi yılı aşkın süredir yeni başlayanlara öneri sunup eskileri soranlara yardımcı olarak  öyle ya da böyle bu alanda bir dünya görüşü ve beğeni çerçevesi oluşturduğumu düşünüyorum. Elbette zevkler ve renkler tartışılmaz. Birinin ayıla bayıla harika dediğine bir diğeri tarzına uymadığı için berbat diyebilir. Kimse bu konuda uzmanım diye geçinmemeli. Öneriye ve eleştiriye (bilgi verdiği ya da eleştirdiği konuda benden daha yetkinse) açığım. Ancak birkaç anime izleyip uzman kesilenler bir adım geri çekilmeli bir zahmet! 

Animeleri takip edip arşiv yapan biri olarak çürüklerin arasında iyiyi bulmak artık iyice zorlaştı. Eskiden olsa karşıma çıkan her seriye ya da filme özellikle indiriledebiliyorsa mutlaka bakardım. Ancak artık bu yaklaşıma ne zamanım ne de ilgim kalmadı. Öte yandan eğer kaliteyi gözardı etmesseniz 5Tb Harici bellekler de öyle ya da böyle bir kaç aya doluyor. Evi teknoloji yığını haline getirdiğim için halihazırda isyan bayrağı çekenler varken artık ben de gereksiz ve çöp muamelesini hak edenlere acımıyorum. Neyseki samanlıkta iğne arama süreci artık daha kolay yapılabiliyor. Online sitelerden gözatıp değip değmeyeceğine karar verebiliyoruz. Ayrıca eskisinden çok daha fazla seriye Türkçe erişilebiliyor ki bu da ayrı bir güzellik. (Yeri gelmişken emek verip çeviren ve zaman ayırıp senkranlayarak videoları paylaşanlara bir teşekkürü çok görmeyelim.)


Hayatımızda "yüksek çözünürlük ve akıllı " kavramı girdikten sonra dijital dünya herşeyi daha parlak, gözalıcı, canlı ve akıcı sunuyor bize. Dijital platformlar Amazon, Netflix, Youtube derken film ve dizi sektörü internete taşındı. Yakın gelecekte evlerde bildiğimiz anlamda televizyon yayınları da olmayacak. Hal böyle iken animelerin de bu sektörde görülmesi kaçınılmaz. Ben işin o kısmında değilim. Halen naçizane internet ortamından bulup arşivleyerek eski kafadan gidenlerdenim. Çünkü sevdiğim şeyleri internete ve hıza bağlı kesintiler olmaksızın istediğim sayıda tekrar ve tekrar izlemeyebilmeyi özgürlük olarak savunanlardanım. İnternete bu anlamda güvenmek zor. Sıkı takip ettiğiniz hatta uzun yıllardır varolan bazı siteler bir de bakmışsınız kaybolup gidiyorlar. Arşivlemenin kötü yanı ise eskiyen teknolojiyle onun da güncelleme gerektirmesi.

Logh Oav & Logh New Thesis (Remake / Yeniden Yapım)

Dijital dünya eskileri yenileme imkanı verdiği için yani 70'lerden 80'lerden 90'lardan anime yapımlarını Bluray, 720p, 1080p ve daha fazlasını sunan kalitede içeriklerle sunabildiği için geri dönebiliyor ve eskileri yaadedebiliyoruz. Evet seyir kalitesi çok da keyif veriyor diyemesem de tam da izlediğiniz zamana yolculuk yapabilmek ilginç bir deneyim yaşatıyor. Bunlar artık çöp diyenlere ise "Remake" adı altında yeniden yapılan seriler cansuyu oluyor. İkincisinden yana çok şikayetim olmasa da yukarıdaki örnekte olduğu üzere bazen eskisinin tadını bulamadığım oluyor. Galiba biraz da ilk gözağrısı meselesi:) Remade'ler hayat kurtarıcı olduğu kadar yapımcıların ekmeğine de yağ süren bir alternatif elbette. Yeni hikaye yok, herşey tasarıya bakıyor. Gelsin paralar! Çift taraflı mutluluk!


Editör Emeraude Hangi Animeleri Sevmez?

 
Bir süredir sosyal medya platformlarının nostalji, vintage sayfalarını takibe alınca yayınlanmış eski yeni bir sürü şey akışa düşer oldu. Şu aralar üretilen bazı remaklerin dijital platformlarda üst sıralara yerleştiği yönünde yazılara denk gelince ben de eskiden günümüze neler kaldı, neleri artık izlemiyorum derken eskiden pek çok nedene bağlı olarak hiç sevmediğim ya da yıllar içinde fikrimi bu yönde değiştiren animeleri düşündüm. Haliyle bu başlığı açıp bir şeyler yazmak için sebep oluştu. Görünen o ki çürükleri seçmeyi sizin adınıza yapıp iş edinmiş oldum. Düşününce yalnızca paylaşmaya değer gördüklerim değil şu ana kadar izlediğim her yapımı yazıya dökmüş olsam yüzlerce başlık açmam gerekirdi. Kaldı ki birçoğu bana birşey ifade etmiyorken onların blogda yer işgal etmesinin anlamı  yoktu.

 

Emeraude'un anime seçimlerinde konu, estetik, kalite ve tasarım her zaman seçimde belirleyici unsurdu. Sanırım ben hep böyle biriydim. Tercihlerimde onların dışına çıkmışsam mecburiyet ve çoğu zaman ortamdaki anime yokluğundandı. Tv'den aradığını bulamayanların kaçış noktası paralı dijital platformaldan önce torrentler ya da dosya paylaşımı sağlayan web sayfalarıydı. 2000'li yıllarla birlikte depolama imkanının doğması ve internet ortamında kişilerin sitelerine koyduğu şeyler sayesinde ben de izlemek istediğim yapımlara ya da keşif niteliğinde birçok içeriğe erişebildim. 

Yukarıda belirttiğim gibi animelerde temiz konu, tasarımda kalite ve estetik,  her zaman seçimde belirleyici unsurdu. Ancak hiç bilmediğiniz yapımlara ulaşılabilirliğin kolaylaşması bir artı iken daha önce izlemediğim için habersiz olduğum tehlikeli içerikleri görmek de demekti. Hatta sakıncalı unsurlar bir çoğunda vardı ve cımbızlamak gibi bir şansım yoktu. Sonuçta zamanla onlardaki sorunsalı "farkındalıkla" aştım ve verebileceği zarardan kendimi koruyabildim. Tabi bunu yapabilmek için o bilincine sahip olabilmek de gerekiyordu. Aslında tv ekranlarında az da olsa anime sektöründeki değişimi görebilmek mümkündü. Tasarımlarının farklılaşması 90'ların ikinci yarısıyla başladı. Renki saçlar, orantısız bedenler, daha açıktan çarpık ilişkili LGBT derken saf ve normali bulmak tüm bu iğretiliğin içinde iyice zorlaştı.

 Gelelim Emeraude'un izlemediklerine:


Çin (Donghua) ve Kore Elinden Çıkan Animeler:

Bu konu tercih meselesi. Eleştirmek de kimsenin haddi değil kanımca. Özellikle seçicilik ve kaliteden bir haber yeni yetmeler haddini bilmeli. Denemelerim oldu. Özellikle popüler Douluo Dalu gibi Çin üretimi çizgi filmlerde her şeyden önce yapım tekniğindeki kalitesizliği göze batıyor. Galiba çocukluğumda izlediğim Jackie Chan hariç bu ülkenin dizi ve filmleri de bana hiçbir zaman hitap etmiyor. Aynı şekilde Winter Sonata (Konuda sorun yok, animasyon sorunlu), Lookism ya da DOTA: Dragon’s Blood Kore yapımlarını da denedim. Dizlerini sevsem de çizgi film sektörü onların işi değil. Berbat tasarımları ve konuları var.
 

Japonya'nın Fransa gibi Dış Ülkelerle Ortaklık yaptığı Animeler:

Avatar, Esteban: Mysterious Cities of Gold, L'ecole Des Champions ya da çocukken yayınlanan ve barındırığı korku öğeleri nedeniyle bence kesinlikle çocuklara uygun olmayan  Clémentine gibi çakma anime yapımlar. (Çocukluğumda şimdilerde hatırlayınca beni fazlasıyla korkuttuğunu hatırladığım Clémentine ile 90'larda tvlerdeki anime yokluğunda L'ecole Des Champions'ı izlemiştim.))


Karakter Tarzı, Genel Tasarımı Nedeniyle Asla İzlemeyeceğim Yapımlar:

Yıllar içinde konusuna hiç ısınamadığınız ya da başta sevmişken ilerledikçe anlamsızlaşan içi boş yapımlara illaki denk gelmişsinizdir. Bunlara ek benim açımdan her yıl yayınlanan seriler içinden izleme listeme girenler artık yok denecek kadar azaldı. Günümüz tüketim çöplüğü için üretilen Goblin Slayers, Rosario to Vampire, Anohana, Diabolik Lovers, Btooom, Fairy Tale, K-On, Highschool of the Dead, Chobits, School Days, Kamen No Maid Guy, Special A,  My Hero Academia, Deadman Wonderland, The Seven Deadly Sins, Raise wa Tanin ga Ii, Blue Lock, Dandadan ya da şimdilerin İsekai anime furyasından Arifureta Shokugyou de Sekai Saikyou gibi birçoğu ergen işi, saçma senaryolar içeren, yazsam satırlar dolduracak sayıda fazla yapım var. 

 

Dragon Ball:

Ülke ekranında 90'larda (şimdilerin hükumet ağzı propaganda kanalı haline gelmiş görünen!) bir özel televizyonunda yayınlanırdı. Oturup bir bölümü tamamlamış mıyımdır? Sanmam. Çünkü zerre sevmezdim. Ana karakterin çevresinde dolanan Bulma adlı mavi saçlı kız ile büyükbaba tipli biri vardı. Belden aşağı cinsellik vurgusu hiçbir bölümde eksik olmazdı. 

Yaşlı adam "pedofoli" kafasının ürünüydü kanımca. Çünkü ağzının suyunu akıtan kızlar 14-15 yaşlarında ya var ya yoktu. Tüm cinsellik barındıran konular komedi ile soslanmış şekilde lanse edilerek verilirdi ki tam da bizim Recep İvedik kafasındaki ülke insanının ayılıp bayılacağı cinstendi. Çizimler zaten berbattı. Serinin yıllar içinde böylesi geniş bir hayran kitlesi edinmesine hala anlam veremem. (İmaj aramalarında safe search seçeneği çıktı! Siz anlayın artık ne denli arıza olduğunu!)


One Piece:

Yanımıyorsam ülkemizde tv kanallarının konu çocuk programları olunca iyice belirginleşen saçmalama, konusuna bakmaksızın alıp yayınlama şeklindeki özensizliğe en belirgin örneklerinden biridir. Yapıma konulan isimde kendini belli eder. Lastik Çocuk adı ile yayınlanmıştır. Diyelim ki karakter bu özellikleri taşıyor, peki seriyi ifade ediyor muydu bu tanım? (Lady Oscar'ın "Küçük Kız" adıyla yayınlanması gibi!)

Daha çok korsanları çağrıştıran görüntüler hatırlıyorum. Tasarım ve karakter çiziminden başlayarak zerre hoşlanmadığım ve izlemeden direkt geçtiğim bir yapımdı. Nedendir bilmem fazlasıyla seveni vardır. Ayrıca uzun bölümler boyunca devam etmiştir.


Pokemon, Digimon, Yu-Gi-Oh, Beyblade ve Türevleri

Kart oyunları furyasını da beraberinde getiren yapımlardı. Özellikle Pokemon için, tıp literatürne de giren bir sendroma neden olduğu söylentisiyle birlikte pek çok ülkede yasaklandı. Peki ülkemizin sorumlu yayın anlayışına sahip tv kanalları tüm bunlar olurken ne yaptı? Her zaman ki gibi tık yok! Ülke çocuklarını düşünen kim ki? Kızların ilgi duyup duymadığını bilemeyeceğim. Daha çok Shounen tarzı yansıttığı için zaten erkeklere hitap ediyordu. Hala anlamam. Bu yapımların nesi bu kadar sevildi. Eh hedef kitlesi çocuklarken çok da şaşırtıcı değildi belkide.
 
 
JoJo's Bizarre Adventure:  

Konuyu bilemeyeceğim. Neden bu kadar seveni var hiç anlayamayacağım bir seri. Çizimler berbat. O nasıl bir tasarım? Şaka mısınız diye sorasım gelir manga çizerlerine? Konusunun da öyle muhteşem bir yanı yok. Sahip oldukları eşsiz güçleri kullanarak doğaüstü düşmanları yenebileceklerini keşfeden Joestar ailesinin hikâyesini anlatmaktadır. Eeee? Nesi cazip? Biri beni aydınlatsın.

 

Ranma ½ ve Urusei Yatsura.

Örnek vereceğim iki seri sevdiğim yapımları da olan mangaka Rumiko Takashashi  elinde çıkan  Ranma ½ ve Urusei Yatsura. Günümüzde her ikisinin de yeni versiyonları boy gösteriyor olsa da benim açımdan tam bir hayal kırıklığıdır. (Yenilerine de baktım) İçeriklerindeki komedi unsurları çoğunlukla anlamsız ve aptalcadır. Şahsen yeniden yapılır mı diye beklediğim birçok eski anime var ama nedendir bilinmez yapımcılar gidip bunlar gibi saçmalıkları tercih ediyor! Şaka gibi!  Eh yayın platformunun LGBT seviciliğini ve neredeyse her yapımında propagandasını yaptığını düşünürsek şaşırmamamız gerek! Hatta çoğu zaman bana normal içerikler var mı ki orada dedirtir. Birde bunlara para verip üye olan ülke insanına ne demeli?

Ranma'da  ana erkek karakter Ranma Saotome su ile temas edince kıza dönüşmekte. Arıza da burada başlıyor. Hanımefendiye dönüşünce utanma duygusu, vücudunu sergilememe gibi olası beklenen davranışların yerinde yeller esiyor!!!! (Erkek olunca utanma duygusu oluyor da kıza dönüşünce nereye gidiyor o duygu?) Yanında servis edilen diğer karakterler de boş ve anlamsızdırlar. Söz gelimi birileri birilerine yanıktır. Ama esas karakterlere gelince tık yoktur. Bölümler boyunca sonuç beklersiniz. Kocaman bir zaman kaybıdır.


Urusei Yatsura'da ise ana karakter tipin öyle albenisi falan da yoktur ama tam bir womenizer'dır. Karaktersizliği en üst seviyeye taşır. Konusu da berbattır zaten. Dünya uzaylı işgali ile karşı karşıya kalmıştır. Uzaylıların lideri tamamen absürd ve salakça bir nedenle dünyadan seçtikleriyle biriyle kapışmak ve sonucu halinde işgal ya da gitmek arasında seçim yapacaktır. Seri boyunca aynı bikini ile ortalıkta gezinen Lum ise kızıdır ve kendi taraflarının temsilcisidir. İki kez izlemeyi denedim. Bu denli anlamsız olabilirdi herhalde!!!!

Animelerdeki Tehlikeli Unsurlar

Alın Size Bir Tutam Şiddet...

Animeleri sevmem ayrı konu ama bu anime sektöründe yıllardır insanlığa (hatta başlangıçta çoğu zaman "subliminal" mesaj yoluyla) servis edilen sayısız çarpıklıklığı görmezden geldiğim ya da normalleştirdiğim anlamına gelmiyor. Ne yazık ki her geçen gün durum daha da kötüleşip tehlikeli bir hal alıyor. Aşağıdaki yer alan görseli "çizgi filmler çocuklar içindir" anlayışındaki ülke insanına dikkat çekmek için koydum. Tabi her şey birden bire olmadı. Japonya'da 80'lerden itibaren özellikle Tv'den çok Video piyasasına servis edilen ve korku, cinsellik, şiddet, ya da direkt +18'lik konular içeren film ve kısa bölümlü ova animeler ortaya çıkmaya başladı. Ülkemizde ise 80'li ve 90'lı yıllar neyse ki işin o boyutunu kimse farkında değildi. Tekrar yayını anime furyasında üç beş yeni yapım seriyi anca görebiliyorduk. Kanımca bu durum kesinlikle bizler için büyük şanstı.

 

Animelerde sapkınlığın günümüzde bu denli normalleşmesine zemin hazırlayan, yozlaşma ve dejenerasyonun en büyük mimarları kimdir derseniz  "çoğumuzun" iyi, hoş, akıllı, insana saygılı toplum olarak kabul ettiği Japonlarları zirveye yerleştirebilirsiniz. Açıkçası ben bu kadar gelişmiş bir toplumun nasıl olup da kendini ve dünyayı "bilinçli bir şekilde" bu hale getirebildiğini anlamakta zorlanıyorum. Eskiden özellikle dil geliştirmek isteyenlere alt-yazılı anime önerirdim. Şahsen bu noktada artık tavsiyesi vermeyi bıraktım. Çünkü satır arası bile tehlike saçıyor. Eğer önereceksem kılı kırk yarararak yapıyorum! Hele çocuğuna soruyorsa cevabım ya eski seriler ya da izletmeyin demek oluyor. Özellikle anime izleyen çocuklarınız varsa bir zahmet uyumayınız. Her yaş gurubu iyi ile kötü ayırımını ya da süzgeçten geçirme becersini sergileyemez. Aileler çocukları ve gençleri internet ortamına özgürce salarken ya da anime izliyorsa neleri takip ediyor dikkat etmeli. Sınır koymak geri kafalılık değil gerekliliktir.


Tabi süreç devam ederken Japonyadan dünyaya yayılan içeriklerdeki sakıncalı şeylerin dozu her geçen gün arttırıldı. Öyle ki günümüzde benim gibi yıllardır sektörü takip edenler için "normalleştirildi" desem herhalde yanlış söylemiş olmam. Şurası kesin ki 50 yıl boyunca sürdürülen ve ahlaki dejenerasyon için yapılan "yıkım" projesine gösterilen "olağanüstü çaba" sonuç verdi ve tam da istedikleri gibi oldu. (Yazı için görsel arama sürecim 20 dakika. Şaka gibi!!! Öyle görüntülere denk geldim ki midem bulandı. Ülkemde biliyorum ki anne ve babaların % 90'ı çocuklarının eline verdikleri "İnternet tehlikesinden" bir haber yaşıyor!!!!)

Çarpık İlişki Barındıran, Büyük Göğüslerin Sergilendiği, Hizmetçi temalı Yapımlar  

En basitinden başlarsak "hafif" şeklinde "nitelendirilip" daha masummuş gibi algı yaratılarak üretilen ancak bolca cinsellik ve s.x çağrıştıran temalarla harmanlanmış sayısız yapım vardır. Çoğu zaman izleyiciye aptallaşmış yüz ifadeleri eşliğinde "Ergen çocuk büyük göğüslü kadınları görünce hormonları coşup "sünger beyinli" birine dönüşüyor dedirtir. City Hunter'da ana karakter Ryo Saeba, Dedektif Conan'da Mouri Kogoro gibi kadın düşkünü, karşı cinse ağzı sulanan, zampara erkek imajı komedi unsurlarıyla sunulur.

Chobits

İçeriğinde eğer cinsellik vurgusu, dahası "subliminal" mesaj gizlenen en bilindik anime teması itaatkar "kadın" modelini resmeden "Hizmetçi" ve sevimli imajına sıkıştırılan Tavşan Kız'dır. Erotizm barındıran sakıncalı +18'lik animelerde sıklıkla kullanlanılır. Mini etek, uzun çoraplar, büyük göğüsler bolca servis edilir. Bir diğeri çocuksu seslendirmeler eşliğinde Lolita tarzı kıyafet stili içinde Kawai (Yani sevimli, şirin!) diye sunulan kız karakterlerdir.! Oysa arka planda bolca pedofili sapıklığı vardır.

Resimdeki sarışın karakter de "kadın" dır.

Yaş sınırına bakılmaksızın üretilmiş ve LGBT ile soslanmış ensest ilişkiler (aynı cinsiyettekilerin birbirine duyduğu aşk!) ile "öz kardeşlerin!" birbirlerini sevmeleri gibi! çarpık aşk ilişkileri günümüz animelerinde artık öylesine normalleştirilmiştir ki temiz, kaliteli konuları işleyen yapımları aramak için çöplüğün içinden  bulup cımbızla çıkarmanız gerekir. Evet günümüzde animelerin dönüştüğü şey tam olarak budur! O yüzden bizler yine de eskileri yad ederiz. Çünkü en azından konular daha izlenir düzeydeydi.

 

NOT: Seriler hatırlandıkça yazı genişletilecek.



9 Kasım 2024 Cumartesi

The Venus Wars (1989)

 Orijinal Adı: The Venus Wars

Japonca Adı: Venus Senki / ヴィーナス戦記

Yapım Yılı: 1989

Türkiye Yayın Kanalı: Yayınlanmadı

Film: 102 Dakika

Tür:  Bilimkurgu, Uzay, Askeri, Romantizm 
 

Anime filmleri arşivimde neredeyse izlemediğim yapım yok. Ancak ne yazık ki sinema başlığını çok daha sonra açmış bulundum. E her şey de iki üç kez izlenecek ölçüde güzel olmayınca onları içeren yazılar seriler kadar uzun bir liste tutmuyor. Bu filmin yeniden kadrajıma girmesi ise tesadüftü. 1080p kalitede versiyonuna denk gelince neydi ki şunun hikayesi diyerek başladım. Gelelim konusuna:

2003 yılında, Apollon kuyruklu yıldızı Venüs'e çarpar ve atmosfer yapısını yaşanır hale getiren bir dizi değişim olur.  4 yıl sonra ilk kolonilazasyon grubu dünyadan ayrılmış  2012'de kolonileştirme süreci başlamıştır. 2089 yılına gelindiğinde Venüs milyonlarca nüfusa sahiptir. Kuzeyde Ishtar kıtası ve güneyinde Aphrodia kıtası adıyla kurulan iki ayrı ulus devletli bir yapıya bürünmüştür. 

Dünya'da görevli muhabir Susan Sommers, kendisine sağlam bir kariyer getireceğini umduğu haber avı için iki ülke arasında yaşanan askeri gerilimi yerinde görmek üzere gezegene gelir. Ancak daha girişte sıkı bir aramaya maruz kalır ve tüm muhabirlik malzemelerine el konur. Sommers,  pek tekin görünmeyen bardaki bağlantısı sayesinde yeni bir kamera ve kayıt cihazı edinir. Mekandakileri televizyon ekranına kilitleyen yayına dikkatini verir ve bir süredir ilgisini kendine kaydırmış görünen birkaç kişiye neler olduğunu sorar. Canlı yayınlanan ve üzerine bahisler oynanan, ayrıca katılımcılar için tehlikeler barındıran Omnicycle motor yarışları düzenlendiğini öğrenir.

Hiro Venüs'teki Omnicycle katılımcılarından biridir. Katil Komandolar adını verdikleri ve serseri takımı gibi görünen ekibin üyesidir. Hali, yaşam tarzı kız arkadaşının babası tarafından küçümsense de o hayatını bu işe adamıştır. O gün bitiş çizgisini garantileyen iyi bir performans sergilemiştir. Ama hiç beklenmedik biçimde General Donner liderliğindeki Ishtar güçleri Aphrodia'nın başkenti Io'yı işgal  etmek üzere şehrin üzerine uzun menzilli füzeler gönderir ve kara birliklerini harekete geçirir. Saldırı ve kuşatma sadece bir gün sürer. Kent teslim olur. Yeni yönetimin koyduğu katı kuralların gölgesinde yaşamlarını sürdürmek kolay değildir. Nihayetinde Hiro ve arkadaşları üstün sürüş becerilerinin sağladığı avantajla zırhlı tanklara karşı kendilerini işgale direnen grubun birer üyesi olarak bulurlar.

Editör yorumu:

Eğer başlangıçta hikayenin Venus'te geçtiğini bilmiyor olsaydık film çoğunlukla kara çatışmalarından kullanılan seksenlerin teknolojisinde kalmış  araçlardan öteye gitmiyor ve izleyicide vasat ve yavan sunulmuş kurgu hissi yaşatıyor. Tabii yapım yılını düşünürsek konu zamanında sevilmiş ama beni çok  cezbetti diyemem.

NOTLAR:

- Filmin müzikleri Joe Hisaishi'ye ait.

- Filmin içinde yer alan şarkılar:

Kapanış Şarkısı: "Asu e no Kaze" (明日への風) Performans: George Yanagi (Üniversite dönemi bu şarkı mp3'mün vazgeçilmeziydi.)
 
İç Şarkı 1: "Shakunetsu no Circuit" (灼熱のサーキット) Performans: Eiko Yamane
İç Şarkı 2: "Venus no Kaze" (ヴイナスの風) Performans: Taku Kitahara


6 Kasım 2024 Çarşamba

The Boy and The Heron (2023)

Orijinal Adı:The Boy and The Heron

Alternatif Adları: How Do You Live? / Kimi-tachi wa Dō Ikiru ka

Türkçe Adı:Çocuk ve Balıkçıl

Yapım Yılı: 2023

Türkiye Yayın Kanalı: Yayınlanmadı / Sinemalarda Yayınlandı

Filmin Süresi: 125 dakika

Kaynağı:  Kitap (Yazar: Genzaburō Yoshino) 

Kaynağını yazar Genzaburō Yoshino'nun 1937 yılında basılan How Do You Live? adlı romandan alan ve senaryosu Hayao Miyazaki’nin kaleme alıp torununa ithaf ettiği son filmi Çocuk ve Balıkçıl yönetmenin emeklilik denemesini sonlandıran son çalışmasıdır. 

İkinci Dünya Savaşı sırasında annesini kaybetmesinin gölgesinde büyüme sancıları içindeki Mahito’nın bir yandan devam eden yas sürecinde ayakta kalmaya çalışırken diğer yandan yeniden üstelik çok da uzak olmayan biriyle, teyzesiyle evlenen babasının evine taşındıktan sonra yeni hayatına adapte olma sürecini izleriz. Özellikle hastanenin yok olduğu o yangın sahnesi bize atom bombasının erittiği bedenleri hatırlatır ki delikanlının kabuslarının merkezinde yer alır, yaralı ve yalnız kalmış ruhunu kanatır.

Konunun temelini oluşturan balıkçıl tuhaf, kötücül hatta tekinsiz sayılabilecek kindar bir yaratıktır. Uzun bir süreçte yaratığın derdi ne ki böyle davranıyor diye sorgularız... Bir diğer unsur gizemli eski kaledir. Mahito annesinin çocukluğuyla, konaktaki ninelerden birinin gençliğiyle, kalenin mimarı büyük büyük amcasıyla karşılaşır. Hatta Mahito’nun annesi de bir zamanlar oraya girmiş, dışarının zamanıyla bir sene boyunca orada kalmış, sonra hiçbir şey hatırlamayarak geri dönmüştür. Ancak kıskaç hissi yaratan mekanda zaman farklı akmakta her şey her yerde aynı anda gerçekleşmektedir.

Editör Yorumu:

Miyazaki'nin sinematografisine aşina olsam da The Boy and The Heron zaman içinde yönetmenin duygu ve düşüncelerini aktarma adına seçtiği yolda benim açımdan konu örgüsü ve bunu aktarım tarzı bağlamında şu ana kadar ki en karmaşık işleyişini uyguladığı anime hissini uyandıran yapımı oldu. Durulduğu dönemden itibaren filmi merak ve heyecanla bekledim ama neden bilmem yavan bir tat bıraktı.

NOT:

- Filmdeki toplu halde dolaşan o nineler bana bütün Miyazaki filmlerinde kendilerine rastladığımızı düşündürdü.

- The Boy and The Heron film 96.Akademi Ödüllerinde En iyi Animasyon Oscar'ını kazandı.

- Japonya'da 85 milyon doların üzerinde hasılat elde eden filmi, Kuzey Amerika'da 11 milyon dolara yaklaşan hasılatıyla rekor bir açılış yapmıştı.

- Filmin müzikleri yönetmenin sıkça çalışmayı seçtiği Joe Hisaishi'ye ait. 

 

 

Mahoutsukai no Yome (2017)

Orijinal Adı: Mahoutsukai no Yome

İngilizce Adı: The Ancient Magus Bride

Yapım Yılı: 2017-? (Devam Ediyor)

Türkiye Yayın Kanalı: Yayınlanmadı

Bölüm Sayısı: 2 Sezon 58 +3'er bölümlük 2 OAV +1 ONA

Kaynağı:  Manga (Mangaka: Kore Yamazaki) / Devam Ediyor

Chise Hatori babası küçük kardeşini alıp evden gittikten sonra annesi de intihar etmiş, tüm kayıpların yarattığı acı ve yoklukla hayatından vazgeçmiştir. Her nasılsa kendini boynundan kelepçelenerek zincirlenmiş halde bir açık arttırmada bulur. Biçilen fiyat için alıcılar teklif vermeye başladığında kalabalıkta fısıltılar dolaşır. Beklenmedik bir katılımcı tüm taleplerin üzerinde bir miktar söyleyip herkesin hevesini kursağında bırakır.  

Chise alıcısının ünlü ve güçlü büyücü Elias Ainsworth olduğunu öğrenir. Kendisinden "paranın karşılığında" ne isteneceğini bilinmezliği eşliğinde Londra'dan uzak sakin bir bölgeye büyüsel ışınlanma türü yolculuk yaparlar. Taşrada huzurlu bir eve girdiklerinde  Elias Ainsworth tasması çıkarır. Chise adam tarafından yetiştirilmek üzere "büyücü çırağı" olarak alındığını öğrenir. Dahası gelecekte büyücü ondan "Gelini" olmasını beklemektedir...

 

Editör Yorumu:

Bir dönem hayli popüler olan ve üst sıralarda yer alan bir anime serisi Mahoutsukai no Yome. Bu da devamını getirmiş ve yan hikayelerle zenginleşmiş. Eksik kalan tarafı halen mangasının devam ediyor oluşu. İzleyici kitlesini kaybetmezse devam edebilir ama final için ne kadar beklemek gerekir? Artık uzun vade işlere ne zaman lüksüm ne de sabrım var.

Arka plan çizimlerindeki estetiğin karakterlerde de aynı ölçüde yansıtılmasını beklerdim. Kötü değil ama daha iyi olabilirdi. 


NOT:

Manga serisi ülkemizde "Büyücü'nün Gelini" adı İle Türkçeye kazandırılan mangalardan biri. Kaç cildi çıkmış bilmiyorum. Merak edenler araştırıp öğrenir zaten. Şahsen artık raflarda manga görebildiğim için mutluyum. Ama benim jenerasyonuma ait hiçbir şey şimdilerde popüler değil. Günümüz mangaları da beni cezbetmiyor. Şu ortam 20-25 yıl önce olsa ne vardı? Ah ah!